Başını bile okşayamadım be oğlum. Sırtını sıvazladım biraz lan. Niye takip ediyorsun niye ilişiyorsun bana. niye bakıyorsun be oğlum. Her yer bahçe burada, her yer kedi sen niye bana takılacak kadar yalnızsın be. Bu kadar mı sıkıldın ağaçlardan, duvara yanaşmaktan. Dışarıdayız seninle güzel bir yürüyüş yaptık tam yürüyüş de denemez dans desem daha doğru seni ezmeden yürümeye çalışmak daha çok dans gibiydi sağ sol sağ sol. Apartmana girmeye çalışmak ne be oğlum. Doğadan, özgürce gezmekten de mi sıkıldın. Apartmana girmene engel olmaya çalışırken çocukluğumda ki o ana döndüm sanki. Tam bitti derken, kapının önüne oturup içeri bakmak ne be oğlum, ne garezin var bana. Karanlıktayız zaten beni de göremiyorsun yanlış yere bakıyorsun . neyse yaşananlar yaşandı telafisi yok. kedi kapıda kaldı , köpek de korktuğuyla. Öyle hayvan düşkünü biri değilim ama hayvanların saflıklarına inanıyorum. 10'lu yaşlarımda da Cüneyt Arkın'ın atı öldüğünde gözlerim dolmuştu. Ölümlere istem dışı gülüyorum ama hayvanlara dayanamıyorum. Bende böyle olmuşum yada daha olmamışım.
I Know I Know I Know I Know I Know I Know I Know I Know I Know I Know I Know I Know sunshine
30 Kasım 2015 Pazartesi
Hayatta yine de yaşanacak güzel şeyler var dimi?
Ağlamak istiyorum, ağlamamış biri olmasam ağlardım herhalde. Çocukken annemin terliklerinden sonra gelen ağlamalardan bahsetmiyorum tabi ki. Duygusal doruğa ulaşıldığında hissettiğin o boğulma hissinden bahsediyorum. Büyük konuşmamak lazım ilerde neler yaşayacağımı ön göremiyorum ama hiç bir insanın da beni ağlatacak kadar etkileyeceğini sanmıyorum. Etkileniyorum insanlardan tabi ki ama ağlamak çok üst bir şey benim için. Zaten insanlar sorun değil de hayvanlarla başa çıkamıyorum. Orta okul zamanlarımda yürürken farkında olmadan korkuttuğum köpek, o nasıl bakıştı be oğlum. Gözlerin kovalıyor lan orta okul geçti, lise bitti, üniversitede hala bana bakmaya devam ediyorsun. Daha seninle rahata ermemişken birde bu kedi girdi işin içine. Tek suçum gece telefon görüşmesi için dışarı çıkmaktı. Aramamın cevaplanmasını beklerken uzaktaki kediye el etmekti ya.
Başını bile okşayamadım be oğlum. Sırtını sıvazladım biraz lan. Niye takip ediyorsun niye ilişiyorsun bana. niye bakıyorsun be oğlum. Her yer bahçe burada, her yer kedi sen niye bana takılacak kadar yalnızsın be. Bu kadar mı sıkıldın ağaçlardan, duvara yanaşmaktan. Dışarıdayız seninle güzel bir yürüyüş yaptık tam yürüyüş de denemez dans desem daha doğru seni ezmeden yürümeye çalışmak daha çok dans gibiydi sağ sol sağ sol. Apartmana girmeye çalışmak ne be oğlum. Doğadan, özgürce gezmekten de mi sıkıldın. Apartmana girmene engel olmaya çalışırken çocukluğumda ki o ana döndüm sanki. Tam bitti derken, kapının önüne oturup içeri bakmak ne be oğlum, ne garezin var bana. Karanlıktayız zaten beni de göremiyorsun yanlış yere bakıyorsun . neyse yaşananlar yaşandı telafisi yok. kedi kapıda kaldı , köpek de korktuğuyla. Öyle hayvan düşkünü biri değilim ama hayvanların saflıklarına inanıyorum. 10'lu yaşlarımda da Cüneyt Arkın'ın atı öldüğünde gözlerim dolmuştu. Ölümlere istem dışı gülüyorum ama hayvanlara dayanamıyorum. Bende böyle olmuşum yada daha olmamışım.
Başını bile okşayamadım be oğlum. Sırtını sıvazladım biraz lan. Niye takip ediyorsun niye ilişiyorsun bana. niye bakıyorsun be oğlum. Her yer bahçe burada, her yer kedi sen niye bana takılacak kadar yalnızsın be. Bu kadar mı sıkıldın ağaçlardan, duvara yanaşmaktan. Dışarıdayız seninle güzel bir yürüyüş yaptık tam yürüyüş de denemez dans desem daha doğru seni ezmeden yürümeye çalışmak daha çok dans gibiydi sağ sol sağ sol. Apartmana girmeye çalışmak ne be oğlum. Doğadan, özgürce gezmekten de mi sıkıldın. Apartmana girmene engel olmaya çalışırken çocukluğumda ki o ana döndüm sanki. Tam bitti derken, kapının önüne oturup içeri bakmak ne be oğlum, ne garezin var bana. Karanlıktayız zaten beni de göremiyorsun yanlış yere bakıyorsun . neyse yaşananlar yaşandı telafisi yok. kedi kapıda kaldı , köpek de korktuğuyla. Öyle hayvan düşkünü biri değilim ama hayvanların saflıklarına inanıyorum. 10'lu yaşlarımda da Cüneyt Arkın'ın atı öldüğünde gözlerim dolmuştu. Ölümlere istem dışı gülüyorum ama hayvanlara dayanamıyorum. Bende böyle olmuşum yada daha olmamışım.
23 Kasım 2015 Pazartesi
geleceği kaybetmek (23/21/15-48)
Tunusdan kızılaya yürüyorum, arabalara ışıklara aldırış etmeden geçiyorum, yanımdan geçen insanlara bakamıyorum, kaybediyorum hepsini. yoluma devam ediyorum olgunlara doğru giriyorum, bir kaç ucuz kitap bakıyorum 2. yerden alıyorum, diğer kitaplara bakmıyorum, kaybediyorum hepsini. Yoluma devam ediyorum karanfilden çıkıyorum kızılay metrosuna yürüyorum, güven parka uğramıyorum; güvercinleri, kedileri, köpekleri göremiyorum, kaybediyorum hepsini. metroya iniyorum 3. vagondan giriyorum diğer vagonları göremiyorum, kaybediyorum hepsini. Durakları geçiyorum, bekleyen insanları görüyorum, hiçbirine bakamıyorum onlarıda kaybediyorum.
Tunusdan kızılaya yürüyorum, arabalara ışıklara aldırış etmeden limousine-lila dinliyorum vanishing waves'in o sahnesini ve filmi düşünüyorum bunları bildiğim için seviniyorum. Olgunlara doğru giriyorum, bir kaç ucuz kitap bakıyorum 2. yerde kaiken'i görüyorum, alıyorum, rast geldiğim için seviniyorum. Yoluma devam ediyorum karanfilden çıkıyorum kızılay metrosuna yürüyorum, saz çalan dayıyı görüyorum biraz ona kulak veriyorum, paten kayanları, gitar çalanları izliyorum, bunları gördüğüm için seviniyorum. Metroya iniyorum 3.vagondan giriyorum japonların konuşmalarına kulak asıyorum,bir bok bilmediğime karar veriyorum, öğrenmem gerektiğini düşünüyorum. Durakları geçiyorum, odama yaklaşıyorum, rahata ereceğim için seviniyorum.
Demek istediğim insan kendisinin olmayan birşeyi kaybedebilir mi? iyice dramatikleştirmemi istersen milyarlarca insanı, kitabı, müziği; milyonlarca filmi,; binlerce yeri; yüzlerce dili kaybettim mi? bunun için mi üzülüyorum. yoksa bunlara asla sahip olamayacağım için mi? ona sahip olmamam kaybettiğim anlamına mı gelir? peki kazandıklarım ne olacak?
Ölüm korkusunun olayı da bumu? sahip olduklarımdan çok sahip olabileceklerimi kaybetme korkusu. Ölen gençe sormak lazım ölürken ailesi için mi ağladı yoksa çocuklarının annesi o güzel dişi için mi?
Belki ilerde 25 yaşında ölmek ile ilgili de konuşuruz.
Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.
Tunusdan kızılaya yürüyorum, arabalara ışıklara aldırış etmeden limousine-lila dinliyorum vanishing waves'in o sahnesini ve filmi düşünüyorum bunları bildiğim için seviniyorum. Olgunlara doğru giriyorum, bir kaç ucuz kitap bakıyorum 2. yerde kaiken'i görüyorum, alıyorum, rast geldiğim için seviniyorum. Yoluma devam ediyorum karanfilden çıkıyorum kızılay metrosuna yürüyorum, saz çalan dayıyı görüyorum biraz ona kulak veriyorum, paten kayanları, gitar çalanları izliyorum, bunları gördüğüm için seviniyorum. Metroya iniyorum 3.vagondan giriyorum japonların konuşmalarına kulak asıyorum,bir bok bilmediğime karar veriyorum, öğrenmem gerektiğini düşünüyorum. Durakları geçiyorum, odama yaklaşıyorum, rahata ereceğim için seviniyorum.
Demek istediğim insan kendisinin olmayan birşeyi kaybedebilir mi? iyice dramatikleştirmemi istersen milyarlarca insanı, kitabı, müziği; milyonlarca filmi,; binlerce yeri; yüzlerce dili kaybettim mi? bunun için mi üzülüyorum. yoksa bunlara asla sahip olamayacağım için mi? ona sahip olmamam kaybettiğim anlamına mı gelir? peki kazandıklarım ne olacak?
Ölüm korkusunun olayı da bumu? sahip olduklarımdan çok sahip olabileceklerimi kaybetme korkusu. Ölen gençe sormak lazım ölürken ailesi için mi ağladı yoksa çocuklarının annesi o güzel dişi için mi?
Belki ilerde 25 yaşında ölmek ile ilgili de konuşuruz.
Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.
17 Kasım 2015 Salı
Yeni hayaller kazanmak
Film izlerken genelde kendimi yakın gördüğüm karaktere bağlarım bu kitaplarda da geçerli. Genel amaç da bu zaten kendini orada bulabilmen. Her neyse, şuana kadar değişik şeyler yaşattılar bana; kitaplar, filmler, oyunlar . Bazen ruhsal olarak değişik hallere sokuldum bazen de fiziksel olarak değişim fikrine zorlandım. Şimdi ki kitapla yeni bir şey doğdu içimde . Fakat bu doğum kitapda ki kişilere yada yaşantılara olmadı. Olay örgüsünün pürüsüzce akmasına oldu. İlk kez bir kitabı senaryoya dökmek istiyorum. Kitabın ismi Kaiken , Jean-Christophe Grange tarafından yazıldı. Alın okuyun aynı şeyleri hissedeceğinizi düşünüyorum. Passan'ın ve Naoko'nun adada yaşadıklarını izlemek isteyeceğinizi.
O istediğim resimi yapmanın. yazdığım sözleri bestelemenin , asyayı gezmenin , kendo öğrenmenin ve genç ölmenin yanına bu kitabı senaryoya dönüştürmeyi de ekledim artık. Belki ilerde 25 yaşında ölmek ile ilgili konuşuruz.
Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.
O istediğim resimi yapmanın. yazdığım sözleri bestelemenin , asyayı gezmenin , kendo öğrenmenin ve genç ölmenin yanına bu kitabı senaryoya dönüştürmeyi de ekledim artık. Belki ilerde 25 yaşında ölmek ile ilgili konuşuruz.
Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.
2 Haziran 2015 Salı
Nikolay Vasilyeviç Gogol
Gogol deyince ölü canlar derler ama bende hikayeleri çok
ayrıdır. Bir delinin hatıra defteri çok farklı bir düzeyde. En sonda
adamın o yakayışı beni alır götürür. Hele Portrede ki betimlemeler
portreyi gösterir sana. Her kitabı okunası kafasıda yaşanası bir insandır.
Nikolay Vasilyeviç Gogol (31 Mart 1809 - 4 Mart 1852) gerçekçi Ukrayna asıllı Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır.
Gogol orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’da Soroçinski Köyü’nde dünyaya gelir. Gogol’un çocukluğu köy hayatı ile ve yoğun Kazak kültürü etkisinde geçer. Bu hayatın etkisi ileride yazacağı eserlere de yansıyacaktır.
Gogol, gençlik yıllarında şiir ve edebiyata ilgi duyar. 1828'de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. Gogol, Petersburg’dan Almanya’ya gider ancak orada da parası bitene kadar kalabilir. Tekrar Petersburg’a dönüp iş arayan Gogol bu sefer çok düşük bir maaşla da olsa devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Bu görevden de bir sene sonra ayrılır.
Gogol, gençlik yıllarında şiir ve edebiyata ilgi duyar. 1828'de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. Gogol, Petersburg’dan Almanya’ya gider ancak orada da parası bitene kadar kalabilir. Tekrar Petersburg’a dönüp iş arayan Gogol bu sefer çok düşük bir maaşla da olsa devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Bu görevden de bir sene sonra ayrılır.
Eserleri
- Masallar
- Müfettiş
- Palto
- Ölü Canlar
- Burun
- Bir Delinin Hatıra Defteri
- Portre
- Eski Zaman Beyleri
- Taras Bulba
- Fayton
- Kumarcılar
- Dava
- Evlenme
- Petersburg Hikayeleri
- Dikanka Yakınlarındaki Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları
1 Haziran 2015 Pazartesi
Yhprum Kanunları
Yhprum kanunu , Murphy Kanunları'nın tersidir içerik olarak da yazılış olarak da.
Yhprum kanunun basit bir özeti, "Çalışabilen her şey, çalışır." olarak gösterilebilir.
Ancak Harvard Üniversitesi Siyasi Ekonomi dalın eğitim üyesi Richard Zeckhauser'e göre , "Çalışamayan yapılar (sistemler), yine de bazen çalışıyorlar" bu da "Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir." felsefesinin türevi kabul edilebilir.
Resnick et al. (2004) , bu kanunu kulanarak, eBay'deki sıralama (ranking) sistemine katılımın ne kadar özverili ve düzgün bir şekilde işlediğini açıklayabildi.
Genel Kurallar
Ancak Harvard Üniversitesi Siyasi Ekonomi dalın eğitim üyesi Richard Zeckhauser'e göre , "Çalışamayan yapılar (sistemler), yine de bazen çalışıyorlar" bu da "Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir." felsefesinin türevi kabul edilebilir.
Resnick et al. (2004) , bu kanunu kulanarak, eBay'deki sıralama (ranking) sistemine katılımın ne kadar özverili ve düzgün bir şekilde işlediğini açıklayabildi.
Genel Kurallar
- Bir şeyin olma ihtimali varsa mutlaka olur.
- Çalışabilen her şey, çalışır.
- Çalışamayan sistemler, yine de bazen çalışır.
Murphy Kanunları
Murphy Kanunları , Amerikalı mühendis Edward A. Murphy, jr. tarafından, başarısızlıklar ve hata kaynaklarının karmaşık sistemlerde incelenmesi üzerine ortaya konan özdeyişlerdir.
Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:
"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."
Aslen Finagle Kanunu olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir:
"Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."
Bu parola modern teknikte analitik ölçüt olarak hataları önleme stratejisi olarak kullanılır ve görünen en esprili ama aslında ciddi bir temel üzerine oturtulmuş kanundur.
Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun şöyledir: Belirli bir gelişme herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir.
Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır.
Edward Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı.
Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır.
Genel kurallar
Bu kanun dünyanın düzenini en iyi anlatan kanunlardan biridir bende. Ters gidecek şey ters gider .
Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:
"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."
Aslen Finagle Kanunu olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir:
"Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."
Bu parola modern teknikte analitik ölçüt olarak hataları önleme stratejisi olarak kullanılır ve görünen en esprili ama aslında ciddi bir temel üzerine oturtulmuş kanundur.
Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun şöyledir: Belirli bir gelişme herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir.
Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır.
Edward Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı.
Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır.
Genel kurallar
- "Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir."
- "Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir."
- "Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır."
- "Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır."
- "Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır."
- "Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir."
- "Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi."
- "Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir."
- "Çözülen her problem yeni problemler yaratır."
- "Her şey yolunda gidiyorsa, kesin bir terslik vardır."
- "Bir şeyle fazla oynarsanız, onu bozarsınız."
- "Bütün bir dönem kusursuz çalışan hesap makinesinin, matematik sınavında pili biter. (açıklama: her ihtimale karşın, beraberinizde pil taşırsanız, o da bayat çıkar)"
- "Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildir."
- "Piyangoda para kazandığınız gün, ölümünüze fazla kalmamıştır."
- "Bir şeyi anlayamıyorsanız, içgüdüsel olarak doğrudur."
- "Bir "kişiye masa boyalı, sakın değme!" derseniz, size inanmadan önce mutlaka masaya dokunacaktır."
- "Eğer kendinizi iyi hissediyorsanız, üzülmeyin geçer."
Bu kanun dünyanın düzenini en iyi anlatan kanunlardan biridir bende. Ters gidecek şey ters gider .
31 Mayıs 2015 Pazar
Russell'in çaydanlığı
Russell'ın çaydanlığı, diğer bir adıyla göksel çaydanlık, filozof Bertrand Russell tarafından dinlerin yanlışlanamaz savlarının yanlışlanması görevinin kuşkuculara düştüğü görüşünü çürütmek amacıyla ileri sürülen bir benzeşim. Illustrated dergisinin 1952'de içeriğine kattığı (ama hiç yayımlamadığı) "Bir Tanrı var mı?" isimli makalesinde, Russell aşağıdakileri söyler:
Bir Şeytan'ın Papazı isimli kitabında, Richard Dawkins çaydanlık fikrini biraz daha ileri götürür:
Russell'in çaydanlığı kavramı daha mizahi ve dinleri açıkça parodileştiren biçimlere de gelişmiştir; Tek Boynuzlu Görünmez Pembe At ve Uçan Spagetti Canavarı bunlara iki örnektir.
|
||
|
||
Oyuncak dünyaya yolculuk
Her zaman bu dünya ile ilgili farklı görüşlerim olmuştu. Bazen dünyanın yapay olarak yapıldığını düşünürdüm, bazen de simülasyon olduğunu. İlkokul yıllarımda bir canlının içinde yaşadığımızı düşünürdüm.Sonuçta içimizdeki parazitler bu olanların farkında değillerdir bizde değilizdir belki diye. Onlar daha gelişmiş olan benim içimde yaşıyorlarsa, bende daha gelişmiş bir canlının içinde yaşıyor olabilirim derdim.
Bazı şeyleri düşünmekden sıkıldığımı farkettim. Bunu sonsuza kadar sürdülebilirdim çünkü olduğunu veya olmadığını kanıtlayamam. Aynı uçan spagetti canavarı ve Russell'in çaydanlığı gibi bir durum bu. Sonsuza kadar düşünebilirim sadece. Her şey mümkündü bu dünya için; bir canlının içi de olabilirdi bir simülasyon da . Tüm bunları düşününce bu dünyanın olsa olsa oyuncak olabileciği geldi aklıma, Yavuz Çetin'in buna katkısı büyükdür tabi.Oyuncak dünyama.
Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)