30 Kasım 2015 Pazartesi

Hayatta yine de yaşanacak güzel şeyler var dimi?

Ağlamak istiyorum, ağlamamış biri olmasam ağlardım herhalde. Çocukken annemin terliklerinden sonra gelen ağlamalardan bahsetmiyorum tabi ki. Duygusal doruğa ulaşıldığında hissettiğin o boğulma hissinden bahsediyorum. Büyük konuşmamak lazım ilerde neler yaşayacağımı ön göremiyorum ama hiç bir insanın da beni ağlatacak kadar etkileyeceğini sanmıyorum. Etkileniyorum insanlardan tabi ki ama ağlamak çok üst bir şey benim için. Zaten insanlar sorun değil de hayvanlarla başa çıkamıyorum. Orta okul zamanlarımda yürürken farkında olmadan korkuttuğum köpek, o nasıl bakıştı be oğlum. Gözlerin kovalıyor lan orta okul geçti, lise bitti, üniversitede hala bana bakmaya devam ediyorsun. Daha seninle rahata ermemişken birde bu kedi girdi işin içine. Tek suçum gece telefon görüşmesi için dışarı çıkmaktı. Aramamın cevaplanmasını beklerken uzaktaki kediye el etmekti ya.



Başını bile okşayamadım be oğlum. Sırtını sıvazladım biraz lan. Niye takip ediyorsun niye ilişiyorsun bana. niye bakıyorsun be oğlum. Her yer bahçe burada, her yer kedi sen niye bana takılacak kadar yalnızsın be. Bu kadar mı sıkıldın ağaçlardan, duvara yanaşmaktan. Dışarıdayız seninle güzel bir yürüyüş yaptık tam yürüyüş de denemez dans desem daha doğru seni ezmeden yürümeye çalışmak daha çok dans gibiydi sağ sol sağ sol. Apartmana girmeye çalışmak ne be oğlum. Doğadan, özgürce gezmekten de mi sıkıldın. Apartmana girmene engel olmaya çalışırken çocukluğumda ki o ana döndüm sanki.  Tam bitti derken, kapının önüne oturup içeri bakmak ne be oğlum, ne garezin var bana. Karanlıktayız zaten beni de göremiyorsun yanlış yere bakıyorsun . neyse yaşananlar yaşandı telafisi yok. kedi kapıda kaldı , köpek de korktuğuyla. Öyle hayvan düşkünü biri değilim ama hayvanların saflıklarına inanıyorum. 10'lu yaşlarımda da Cüneyt Arkın'ın atı öldüğünde gözlerim dolmuştu. Ölümlere istem dışı gülüyorum ama hayvanlara dayanamıyorum. Bende böyle olmuşum yada daha olmamışım.


23 Kasım 2015 Pazartesi

geleceği kaybetmek (23/21/15-48)

Tunusdan kızılaya yürüyorum, arabalara ışıklara aldırış etmeden geçiyorum, yanımdan geçen insanlara bakamıyorum, kaybediyorum hepsini. yoluma devam ediyorum olgunlara doğru giriyorum, bir kaç ucuz kitap bakıyorum 2. yerden alıyorum, diğer kitaplara bakmıyorum, kaybediyorum hepsini. Yoluma devam ediyorum karanfilden çıkıyorum kızılay metrosuna yürüyorum, güven parka uğramıyorum; güvercinleri, kedileri, köpekleri göremiyorum, kaybediyorum hepsini. metroya iniyorum 3. vagondan giriyorum diğer vagonları göremiyorum, kaybediyorum hepsini. Durakları geçiyorum, bekleyen insanları görüyorum, hiçbirine bakamıyorum onlarıda kaybediyorum.




Tunusdan kızılaya yürüyorum, arabalara ışıklara aldırış etmeden limousine-lila dinliyorum vanishing waves'in o sahnesini ve filmi düşünüyorum bunları bildiğim için seviniyorum. Olgunlara doğru giriyorum, bir kaç ucuz kitap bakıyorum 2. yerde kaiken'i görüyorum, alıyorum, rast geldiğim için seviniyorum. Yoluma devam ediyorum karanfilden çıkıyorum kızılay metrosuna yürüyorum, saz çalan dayıyı görüyorum biraz ona kulak veriyorum, paten kayanları, gitar çalanları izliyorum, bunları gördüğüm için seviniyorum. Metroya iniyorum 3.vagondan giriyorum japonların konuşmalarına kulak asıyorum,bir bok bilmediğime karar veriyorum, öğrenmem gerektiğini düşünüyorum. Durakları geçiyorum, odama yaklaşıyorum, rahata ereceğim için seviniyorum.



Demek istediğim insan kendisinin olmayan birşeyi kaybedebilir mi?  iyice dramatikleştirmemi istersen milyarlarca insanı, kitabı, müziği; milyonlarca filmi,; binlerce yeri; yüzlerce dili kaybettim mi? bunun için mi üzülüyorum. yoksa bunlara asla sahip olamayacağım için mi? ona sahip olmamam kaybettiğim anlamına mı gelir?  peki kazandıklarım ne olacak?


Ölüm korkusunun olayı da bumu? sahip olduklarımdan çok sahip olabileceklerimi kaybetme korkusu. Ölen gençe sormak lazım ölürken ailesi için mi ağladı yoksa çocuklarının annesi o güzel dişi için mi?
Belki ilerde 25 yaşında ölmek ile ilgili de konuşuruz.


Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.

17 Kasım 2015 Salı

Yeni hayaller kazanmak

Film izlerken genelde kendimi yakın gördüğüm karaktere bağlarım bu kitaplarda da geçerli. Genel amaç da bu zaten kendini orada bulabilmen. Her neyse, şuana kadar değişik şeyler yaşattılar bana; kitaplar, filmler, oyunlar . Bazen ruhsal olarak değişik hallere sokuldum bazen de fiziksel olarak değişim fikrine zorlandım. Şimdi ki kitapla yeni bir şey doğdu içimde . Fakat bu doğum kitapda ki kişilere yada yaşantılara olmadı. Olay örgüsünün pürüsüzce akmasına oldu. İlk kez bir kitabı senaryoya dökmek istiyorum. Kitabın ismi Kaiken , Jean-Christophe Grange tarafından yazıldı. Alın okuyun aynı şeyleri hissedeceğinizi düşünüyorum. Passan'ın ve Naoko'nun adada yaşadıklarını izlemek isteyeceğinizi.




O istediğim resimi yapmanın. yazdığım sözleri bestelemenin , asyayı gezmenin , kendo öğrenmenin ve genç ölmenin  yanına bu kitabı senaryoya dönüştürmeyi de ekledim artık. Belki ilerde 25 yaşında ölmek ile ilgili konuşuruz.


Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.

2 Haziran 2015 Salı

Nikolay Vasilyeviç Gogol

Gogol deyince ölü canlar derler ama bende hikayeleri çok ayrıdır. Bir delinin hatıra defteri çok farklı bir düzeyde. En sonda adamın o yakayışı beni alır götürür. Hele  Portrede ki betimlemeler portreyi gösterir sana. Her kitabı okunası kafasıda yaşanası bir insandır.

Nikolay Vasilyeviç Gogol (31 Mart 1809 - 4 Mart 1852) gerçekçi Ukrayna asıllı Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır.
Gogol orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’da Soroçinski Köyü’nde dünyaya gelir. Gogol’un çocukluğu köy hayatı ile ve yoğun Kazak kültürü etkisinde geçer. Bu hayatın etkisi ileride yazacağı eserlere de yansıyacaktır.
Gogol, gençlik yıllarında şiir ve edebiyata ilgi duyar. 1828'de Petersburg’a gider. Orada memur olmayı ve bir şekilde geçinmeyi umar ancak işler umduğu gibi gitmez. Gogol, Petersburg’dan Almanya’ya gider ancak orada da parası bitene kadar kalabilir. Tekrar Petersburg’a dönüp iş arayan Gogol bu sefer çok düşük bir maaşla da olsa devlet memuru olarak çalışmaya başlar. Bu görevden de bir sene sonra ayrılır.



Eserleri

  • Masallar
  • Müfettiş
  • Palto
  • Ölü Canlar
  • Burun
  • Bir Delinin Hatıra Defteri
  • Portre
  • Eski Zaman Beyleri
  • Taras Bulba
  • Fayton
  • Kumarcılar
  • Dava
  • Evlenme
  • Petersburg Hikayeleri
  • Dikanka Yakınlarındaki Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları

1 Haziran 2015 Pazartesi

Yhprum Kanunları

Yhprum kanunu , Murphy Kanunları'nın tersidir içerik olarak da yazılış olarak da.
 


Yhprum kanunun basit bir özeti, "Çalışabilen her şey, çalışır." olarak gösterilebilir.
Ancak Harvard Üniversitesi Siyasi Ekonomi dalın eğitim üyesi Richard Zeckhauser'e göre , "Çalışamayan yapılar (sistemler), yine de bazen çalışıyorlar" bu da "Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir." felsefesinin türevi kabul edilebilir.
Resnick et al. (2004) , bu kanunu kulanarak, eBay'deki sıralama (ranking) sistemine katılımın ne kadar özverili ve düzgün bir şekilde işlediğini açıklayabildi.

Genel Kurallar

  • Bir şeyin olma ihtimali varsa mutlaka olur.
  • Çalışabilen her şey, çalışır.
  • Çalışamayan sistemler, yine de bazen çalışır.
Murphy kanunlarında bahsedilmişti fakat benim için fazla bir önem taşımıyor. Bu dünyada yaşadıklarımı hep murphy kanunları ile açıklayabilmemdendir belki. Şema da çok iyi anlatıyor bazı şeyleri.

Murphy Kanunları

Murphy Kanunları , Amerikalı mühendis Edward A. Murphy, jr. tarafından, başarısızlıklar ve hata kaynaklarının karmaşık sistemlerde incelenmesi üzerine ortaya konan özdeyişlerdir.

Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:

    "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."

Aslen Finagle Kanunu olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir:

    "Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."

Bu parola modern teknikte analitik ölçüt olarak hataları önleme stratejisi olarak kullanılır ve görünen en esprili ama aslında ciddi bir temel üzerine oturtulmuş kanundur.

Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun şöyledir: Belirli bir gelişme herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir.

Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır.

Edward Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı.



Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır.

Genel kurallar

  •     "Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir."
  •     "Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir."
  •     "Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır."
  •     "Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır."
  •     "Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır."
  •     "Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir."
  •     "Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi."
  •     "Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir."
  •     "Çözülen her problem yeni problemler yaratır."
  •     "Her şey yolunda gidiyorsa, kesin bir terslik vardır."
  •     "Bir şeyle fazla oynarsanız, onu bozarsınız."
  •     "Bütün bir dönem kusursuz çalışan hesap makinesinin, matematik sınavında pili biter. (açıklama: her ihtimale karşın, beraberinizde pil taşırsanız, o da bayat çıkar)"
  •     "Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildir."
  •     "Piyangoda para kazandığınız gün, ölümünüze fazla kalmamıştır."
  •     "Bir şeyi anlayamıyorsanız, içgüdüsel olarak doğrudur."
  •     "Bir "kişiye masa boyalı, sakın değme!" derseniz, size inanmadan önce mutlaka masaya dokunacaktır."
  •     "Eğer kendinizi iyi hissediyorsanız, üzülmeyin geçer."

Bu kanun dünyanın düzenini en iyi anlatan kanunlardan biridir bende. Ters gidecek şey ters gider .

31 Mayıs 2015 Pazar

Russell'in çaydanlığı

Russell'ın çaydanlığı, diğer bir adıyla göksel çaydanlık, filozof Bertrand Russell tarafından dinlerin yanlışlanamaz savlarının yanlışlanması görevinin kuşkuculara düştüğü görüşünü çürütmek amacıyla ileri sürülen bir benzeşim. Illustrated dergisinin 1952'de içeriğine kattığı (ama hiç yayımlamadığı) "Bir Tanrı var mı?" isimli makalesinde, Russell aşağıdakileri söyler:
  • Eğer ben Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede güneşin etrafında dönen Çin seramiği bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı. Ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. Ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski kitaplarca onaylansaydı, her Pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öğretilseydi ve okullarda çocukların beynine kazınsaydı, onun varlığından kuşku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuşkuyu duyan kişiye yakınçağda bir ruh doktoruyla ya da daha önceki çağlarda bir Engizisyon yargıcıyla bir randevu alınırdı.



Bir Şeytan'ın Papazı isimli kitabında, Richard Dawkins çaydanlık fikrini biraz daha ileri götürür:

  • Organize dinlerin, açık düşmanlığımızı haketmesinin nedeni şudur ki, Russell'ın çaydanlığına olan bir inancın aksine, din güçlüdür, etkilidir, vergiden muaftır ve kendini korumaktan aciz küçük çocuklara sistematik biçimde aşılanır. Çocuklar gelişim yıllarını çaydanlıklar hakkında manyakça kitaplar ezberleyerek harcamaya zorlanmazlar. Devletin okulları, anababaları yanlış biçimdeki çaydanlıklara inanmayı tercih eden çocukları okul sisteminin dışında tutmaz. Çaydanlığa inananlar, çaydanlığa inanmayanları ya da çaydanlık kâfirlerini veya çaydanlık sapkınlarını hatta çaydanlığı inkar edenleri ölümüne taşlamaz. Anneler çocuklarını, bir değil de üç çaydanlığa inanan çaydanlık-gâvuru eşlerle evlenmemeleri için uyarmaz. Önce sütü koyanlar, önce çayı koyanların dizlerini parçalamaz.


Russell'in çaydanlığı kavramı daha mizahi ve dinleri açıkça parodileştiren biçimlere de gelişmiştir; Tek Boynuzlu Görünmez Pembe At ve Uçan Spagetti Canavarı bunlara iki örnektir.

Oyuncak dünyaya yolculuk

                                 
Her zaman bu dünya ile ilgili farklı görüşlerim olmuştu. Bazen dünyanın yapay olarak yapıldığını düşünürdüm, bazen de simülasyon olduğunu. İlkokul yıllarımda bir canlının içinde yaşadığımızı düşünürdüm.Sonuçta içimizdeki parazitler  bu olanların farkında değillerdir bizde değilizdir belki diye. Onlar daha gelişmiş olan benim içimde yaşıyorlarsa, bende  daha gelişmiş bir canlının içinde yaşıyor olabilirim derdim.


 Bazı şeyleri düşünmekden sıkıldığımı farkettim. Bunu sonsuza kadar sürdülebilirdim çünkü olduğunu veya olmadığını kanıtlayamam. Aynı uçan spagetti canavarı ve Russell'in çaydanlığı gibi bir durum bu. Sonsuza kadar düşünebilirim sadece. Her şey mümkündü bu dünya için; bir canlının içi de olabilirdi bir simülasyon da . Tüm bunları düşününce bu dünyanın olsa olsa oyuncak olabileciği geldi aklıma, Yavuz Çetin'in buna katkısı büyükdür tabi.Oyuncak dünyama.


Not:Bu blogda bu notu barındıran yazılar gelişigüzel yazılmıştır ve hiç bir yazım ve imla kuralına dikkat edilmemiştir.